UFUKTAN ZANBURKAN
   
  Tarihimiz Kars
  Ani Harabeleri
 

BAGNAYR MANASTIRI

Tarihçe
Bagnayr Ermeni manastırının kalıntıları, Ani'den birkaç mil batıda, Ala Dağ'ın yan tarafında, Kozluca adlı Kürt köyündedir.
"Bagnayr" adı, "ateş sunaklarının mağarası" demektir ve o yerde daha eski bir Zerdüşt mabedi olabileceği kanaatini uyandırır.

Manastırın geçmişiyle ilgili tarihlere, birkaç Ortaçağ Ermeni edebi kaynaklarında rastlanır. 11inci yüzyıl tarihçisi Stefanos Asoğik, manastırın, 989 yılında Vahram Pahlavuni tarafından inşa ettirildiğini anlatır.

1040'lara doğru, manastır, önemli bir dini merkez olmuştur ve Pahlavuniler ile vasallarının hamiliği, 13üncü yüzyıla kadar devam etmiştir. Bina yazıtları, bir şapelin 1145'te, diğerinin 1200'de, bir başkasının ise 1223 veyahut 1229'da inşa edildiğini kaydeder.

 

En yeni yazıtlar, 13üncü yüzyılın ikinci yarısından kalma idi. Manastır, muhtemelen 13üncü yüzyılda bölgenin göçebe Türk kabilelerinin eline geçmesiyle terk edilmiştir.

19uncu yüzyılda, boş manastır, göçebeler için yazlık işlevini görmüştür. O yüzyılın sonunda, manastır, nispeten iyi korunmuştu ve iyi durumdaydı. Bundan sonra maruz kaldığı tahribat, maalesef Türkiye'deki birçok Ermeni abidesinin başına gelenin örneğidir.

Yapının İncelemesi
Ana manastır kompleksinin alttaki planı, J.M. Thierry'nin 1983 çalışmasında, (o zaman bugüne kıyasla iyi durumda bulunan) 1960'lı yıllardaki kalıntılardan ve eski fotoğraflardan çıkardığı modelden uyarlanmıştır.


Surp Astvatsatzin (Tanrı'nın Kutsal Annesi/Azize Meryem) olarak bilinen ana kilisenin, Vahram'ın oğlu Prens Smbat Magistros Pahlavuni tarafından kurulduğu düşünülmektedir.  

Dikdörtgen kubbeli hol şeklindeymiş, yani üç ayrı bölmeye ayrılmış üstü kubbeli orta sahını varmış. Duvarlarındaki en eski yazıt 1042 tarihlidir. Alın, içten ve dıştan yuvarlak ve yarım daire kemerlerle desteklenmiş bingilerin üzerindeymiş. Kiliseden bugüne kalanların neredeyse tamamı, sadece batı duvarının kısımlarından ibarettir.

Kiliseye giriş, batı tarafından, "jamatun" olarak bilinen büyük bir dış holden yapılırmış. Jamatun, kare planlı, kiliseden daha büyük ve yapımı belki de 12nci yüzyılın son dönemlerine rastlıyormuş (1201 tarihli bir yazıtı vardı). 1870'lerde neredeyse dokunulmamış iken, bugün sadece doğu ve kuzey duvarlarıyla çatısının küçük bir kısmı kalmıştır.

Jamatunun içinde, dört bağımsız sütunla sekiz gömme sütun, dokuz bölmeye bölünmüş tavanı desteklermiş. Orta bölmenin üzerindeki tavanın piramit kesiti varmış, sarkıt (stalaktit) silme ile oyulmuş ve tepesinde gözpencere varmış. Bir olasılıkla Erzurum Yakutiye Medresesi'ndeki bugün de görülen taş tavanın benzeriymiş.

Ana kiliseye güneydoğudan bitişen iki küçük şapel varmış. 1960'larda viran durumdaydılar ancak bugün tamamen yıkıktır.

Ana kiliseye en yakın şapel muhtemelen 11inci yüzyılın ilk çeyreğinden kalmadır. 19uncu yüzyılda, içinde, yerlilerin Aziz Krikor Lusavoriç'in gömüldüğü yer olduğunu iddia ettikleri bir mezar varmış.

İkinci şapelin, Aziz adında bir kadının, oğlu Grigor'un anısına yaptırdığını ileten, 1145 tarihli bir yazıtı varmış. Demek ki bu kilise, Selçuklular'ın yönetimi sırasında Ermenistan'da yaptırılan az sayıda kiliseden biridir.

Eski fotoğraflar, ana kilisenin güney cephesine ve şapellerin batı duvarlarına dayalı ikinci bir jamatun olabileceği düşünülebilecek bir yapı gösterir. Bu da, şapeller gibi, tamamen ortadan kalkmıştır. 

Ana kompleksin kuzeyinde, manastırın gerisine uygulanan tahribattan muaf tutulmuş bir küçük altıgen şapel vardır.


İçinin altı kolu vardır; kaba taş işinden yapılma dış avludan sonra gelen giriş ise batıdakindendir.

Duvarlarında, tahrip edilmiş 1223 tarihli bir yazı vardır ama kilise daha eski, yani 9uncu veyahut (daha büyük olasılıkla) 10uncu yüzyıldan kalma olabilir. İçi, 10uncu yüzyılın sonunda Ani'de inşa edilmiş, yine Pahlavuniler tarafından kurulmuş Abugamrents Aziz Krikor Şapeli'ninkine benzemektedir. Bugün, şapelle avlusu, ağıl olarak kullanılmaktadır.

Şapele yakın olan taş yapı kalıntısı ise belki de 1870'lerde kesme taş kaplaması sökülmüş kubbeli kilise olarak bahsi edilen yapının kalıntılarıdır. Tarihçe kısmında bahsi edilen 13üncü yüzyıl şapellerinden biri olabilirdi.


 

 

ATEŞGEDE

Bu olağandışı yapının temelleri Birinci Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre önce Nikoli Marr'ın 1909 yılı kazısı sırasında gün ışığına çıkartılmıştır. Bu kazılardan sonra, ateşgede ihmal edilmiştir ve ona, Ani harita ve tariflerinde yer verilmemiştir.
Kalıntıların, M.S. birinci yüzyılın başı ile dördüncü yüzyılın ortalarına ait Zerdüşt "ateşgedesi" olduğu düşünülmektedir.

Öte yandan, Hristiyanlığın ilk dönemine ait bir eser, yani dördüncü veyahut beşinci yüzyıla ait bir açık-hava şehitliği (İng. "martyrion") olması da olasıdır. Ermenistan’da pek çok yeraltı şehitliği vardır, ancak açık-hava şehitliğinin başka bilinen örneği yoktur.

Amacı her ne olursa olsun, büyük olasılıkla Ani'de süregelen en eski yapıdır ve, eğer bir ateşgede ise, Ani'de Hristiyanlık öncesine ait en az bir önemli yapının var olduğunu kanıtlar. Yapı, daha sonraki bir dönemde, sütunların arasına kavisli duvarların örülmesiyle, bir şapel işlevini görmüştür.

1998 ve 1999 yıllarında, ateşgede, Ani kazıları şefi Prof. Beyhan Karamağaralı tarafından yeniden kazılır. Ne yazık ki, "arkeolojik çalışma" lafı çok gevşekçe kullanılır. Çoğu zaman, etrafta arkeolog yoktur - sadece işçiler ve de başlarında bir çavuş (böylece gerçek modern arkeolojinin koruyup incelemeyi gaye edineceği veriler mahvedilmektedir), ki bu da Karamağaralı’nın raporundaki belirsizlikleri açıklamaktadır ¹. İşin çoğu, Marr'ın kazılarından sonra biriken döküntüyü temizlemekten ve dağılmış sütunları yerleştirmekten ibaretti.

I. Justin'in hükümdarlığı döneminden (M.S. 518-527) kalma bir Bizans sikkesi işçiler tarafından bulunmuştur. Bu, Ani'de bu imparatorun dönemine ait bilinen tek örnek olabilir.


Yapının İncelemesi

Ateşgedenin kalıntıları, yaklaşık 1.30 m çapında, silindirik kaidelere oturan dört adet kalınca yuvarlak sütundan ibarettir. Sütunlar, 1.80 m aralıkla ve bir kare plan oluşturacak şekilde yerleştirilmiştir. Kolonlar yekpare taştan değil, küçük bloklardan oluşmuştur. Kendileri de üç veyahut dört küçük bloktan oluşan sade sütun başlıkları taşırlar. Rus veyahut Türk kazıcılar tarafından yapının çatısına ait delil bulunamamıştır, ancak sütunların iriliği taştan yapma dam olduğunu ima etmektedir. Bir altar (bu sayfanın sonundaki sikkeye bakınız), muhtemelen bu çatının altında, karenin merkezinde yer alıyordu. Rus kazıcılar, ateşgedeın neye benzeyebilir olduğunu göstermek için varsayıma dayalı bir model çizmişlerdir. Düz bir çatı da aynı derecede mümkündür. 
 

Bilinmeyen bir tarihte, yapı, sütunların arasına dört eksedra eklenerek bir şapele dönüştürülmüştür. Bu duvarlar nispeten kabaydı ve Rus kazıcıların zamanında sütun başlıklarına kadar uzanıyor olmalarına karşın, bugün bunlardan geriye pek birşey kalmamıştır. Güney duvarında bir kapı vardır ve doğu apsiste yerden yüksek bir "chancel" (kilisede mihrabın yanında din adamlarına ayrılmış bölge) görülmektedir. Bu yükseltilmiş kısmın yüzü dört kemerlik sıra ile süslenmiştir.

 

Türk ekibinin yürüttüğü kazı sonucunda yakınlardaki bazı yapılar ortaya çıkarılmıştır (bkz. altta Prof. Karamağaralı'nın yayınladığı raporunda sunduğu plandan uyarlamaya). Bunlar şu an sütunların boylarının yarısında bile ulaşmayan (ancak Ruslar zamanında sütun başlıklarına kadar uzanan) vasatça inşa edilmiş duvarların kalıntılarından ibarettir. İşçilik kalitesi bunların daha sonraki bir döneme, yani yapının bir şapele dönüştürülmesinden sonraki döneme ait olduğunu belirtmektedir.

Şapelin önündeki duvarlar bir küçük avlu oluşturuyormuşa benzemektedir. Bir yoldan daha ziyade başka bir odacık bu avludan önce yapılagelmişe benzemektedir. Bu, yapının bir haneye bitişik özel bir şapel olduğunu önerir. Belki de cenazeye bağlı işlevi vardı - mihrab apsisinden güneye devam eden duvarın altından çıkan kemik parçalarının düzensiz ve birkaç insana ait olduğu saptanmıştır.

Sütunlar, epey pütürlü siyah bazalttan yapılmıştır. Bu, bir istisna dışında, Ani'de bu çeşit taşın kullanılışının tek gözle görülür örneğidir. Kalenin surunda, tamamen aynı cins taştan blokların yeniden kullanılmasıyla inşa edilmiş bir kule vardır. Bunlar, ateşgede kompleksinin başka bölmelerinden (belki de avlu duvarından) veyahut aynı döneme ait başka bir yapıdan alınmış olabilir. Blokların uçlarına işlenmiş oyuklar, büyük blokların kurşun içine yerleştirilmiş demir kırlangıç-kuyruğu mengenelerle birbirine tutturulmasından yararlanan eski taşçılık tekniğiyle inşa edilen bir yapıdan geldiğini göstermektedir.

Dört sütun üzerine oturtulmuş kare şeklinde kubbeli Zerdüşt tapınaklarının Ermenistan’da varlığının, Hristiyanlık dönemi Ermeni mimarisinin alameti olan kubbeli ve merkez planlı kiliselerin evrimine katkısı olmuş olabilir.

 
  Bugün 7939 ziyaretçi (11307 klik) kişi burdaydı! ¿¿¿¿Tarihimiz Kars ¿¿¿¿  
 
UFUKTAN ZANBURKAN Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol